zaman iyice üzerime yığıldı
doğmanın tutsaklığına takılı duran aklım
biraz öylesine prangalı.
çapullar arasında bir sokak kişisiyim
sırtımı kamburlaştırmadan hemen önceydi
evimi yakmak
ruhum anavatanından kopuk, bölük bölük
serazad bir güvercin tomarı
yad eller dünyasında, ne aradığını bilmeyen
bir zayi
bir keyfiyetsiz.
yılgınlık olsun istemedim,güneşsiz ezan çiçeği de
yaslı ve tuhaf
binevi beni andırıyor, hicap altında kalan sırrı.
sokak sokak
sırra kadem basıyorum, kaknüs ile
ölümü seziyoruz o titrek bir alev hâlini alırken
ben tutuşuyorum kendi içimde.
protesto ediyorum
kuşların kanadına takılan ağı
habercisi oldukları mucizelerin kıtlığı içersindeyim
ne bir yağmur ne de bir çisenti
kuraklığım gitgide İstanbul'u barındıran çöle
dönüşüyor
hem korkuyum hem ümitli
işgal altında kalan toprakların ahı kadar
öfkeli
ülkeler arası sürgünün haksızlığı kadar
vahşi
ve elinde çocukluğu alınmış kadar tutsak.
vehmimde kaybettim, birçoğu duyguyu
ve birçoğunu insanlığın üzerine iliştirip
gözlerimi merakta koymadım zalimce
lâkin gözlerimi kendime aldım, benimler diye.
denizin üzerine artık o mavi yansımıyor
mavi eğilip çehresini hüzne aşikâr kılıyor
ve ben şahidiyim, aşikar kılınan hüzne
deniz maviye esir ben siyaha esir hâlde
göğün ortasında, gece ve gündüzleşiyoruz.
beynimin her köşesine sinen sarkaçlar
ben düşündükçe bir ordu şeklini alıyorlar
insafsız kuşatılmam
beynimin asabımı bozarcasına bana saldırısıdır.
her sabah alıcısıyım göğün
ben ona konuşur dururum o da bana susar
yeryüzü biraz daha dar
sığamıyorum kendime ve kalıplaşmış insanlara
bağdaş kurup evrenin en yükseğinde çığlık çığlığa
susmak istiyorum en sabırsız kelimelerde
bazı seslerin sadece dağların işittiğini
dağlarında dağ kesildiğini.
kuşlar ve atlar ve şiirlerle soluk soluğa yarışıyoruz
onlar derinliklerde
ben ise derinimde.
bir ölüm gelip çatacak ruhumla el ele
gün batımını seyredecekler ben buz kesince
onlar sayemde kızılı seyrederken
ben kabuğumda âzâde.
herkesin gözü üzerimde ve kapalı
annem bile yansıyan yazgısına yabancı
çok uzak firdevsin en yakın cehennemi bağlıyor
göğsümü ve göğsümün acısını
ne bir dost ne de düşman saklıyorum
inci taneleri içinde
onlar denize attığım taşların gideğeni
benim zorum.
fevkalade bir çalkantı içersinde
bulanıp duruyorum kendimin çıkmazında
derhâl bir şifaya, hürlüğe lazımım.
zira özgürsün atların bakışında
özgürsün kuşların rızkında, ruhunun sevisinde.