18 Nisan 2024 Perşembe

ÂZÂDE

zaman iyice üzerime yığıldı
doğmanın tutsaklığına takılı duran aklım
biraz öylesine prangalı.

çapullar arasında bir sokak kişisiyim
sırtımı kamburlaştırmadan hemen önceydi
evimi yakmak
ruhum anavatanından kopuk, bölük bölük
serazad bir güvercin tomarı
yad eller dünyasında, ne aradığını bilmeyen
bir zayi
bir keyfiyetsiz.
yılgınlık olsun istemedim,güneşsiz ezan çiçeği de
yaslı ve tuhaf 
binevi beni andırıyor, hicap altında kalan sırrı.
sokak sokak
sırra kadem basıyorum, kaknüs ile
ölümü seziyoruz o titrek bir alev hâlini alırken
ben tutuşuyorum kendi içimde.

protesto ediyorum
kuşların kanadına takılan ağı 
habercisi oldukları mucizelerin kıtlığı içersindeyim
ne bir yağmur ne de bir çisenti
kuraklığım gitgide İstanbul'u barındıran çöle
dönüşüyor 
hem korkuyum hem ümitli
işgal altında kalan toprakların ahı kadar
öfkeli
ülkeler arası sürgünün haksızlığı kadar
vahşi
ve elinde çocukluğu alınmış kadar tutsak.
vehmimde kaybettim, birçoğu duyguyu
ve birçoğunu insanlığın üzerine iliştirip 
gözlerimi merakta koymadım zalimce
lâkin gözlerimi kendime aldım, benimler diye.

denizin üzerine artık o mavi yansımıyor
mavi eğilip çehresini hüzne aşikâr kılıyor
ve ben şahidiyim, aşikar kılınan hüzne
deniz maviye esir ben siyaha esir hâlde
göğün ortasında, gece ve gündüzleşiyoruz.
beynimin her köşesine sinen sarkaçlar 
ben düşündükçe bir ordu şeklini alıyorlar 
insafsız kuşatılmam 
beynimin asabımı bozarcasına bana saldırısıdır.

her sabah alıcısıyım göğün
ben ona konuşur dururum o da bana susar 

yeryüzü biraz daha dar
sığamıyorum kendime ve kalıplaşmış insanlara
bağdaş kurup evrenin en yükseğinde çığlık çığlığa
susmak istiyorum en sabırsız kelimelerde
bazı seslerin sadece dağların işittiğini 
dağlarında dağ kesildiğini.
kuşlar ve atlar ve şiirlerle soluk soluğa yarışıyoruz
onlar derinliklerde
ben ise derinimde.
bir ölüm gelip çatacak ruhumla el ele
gün batımını seyredecekler ben buz kesince
onlar sayemde kızılı seyrederken
ben kabuğumda âzâde.
herkesin gözü üzerimde ve kapalı
annem bile yansıyan yazgısına yabancı
çok uzak firdevsin en yakın cehennemi bağlıyor
göğsümü ve göğsümün acısını
ne bir dost ne de düşman saklıyorum
inci taneleri içinde
onlar denize attığım taşların gideğeni 
benim zorum.
fevkalade bir çalkantı içersinde
bulanıp duruyorum kendimin çıkmazında
derhâl bir şifaya, hürlüğe lazımım.

zira özgürsün atların bakışında
özgürsün kuşların rızkında, ruhunun sevisinde.

25 Mart 2024 Pazartesi

DAR AĞACINI SELAMLADIKTAN SONRA SEVGİLİM

dar ağaçlarını selamlıyorum
çoğunun yorgunluğunu ve acısını ve ezgisini kucaklayıp 
ayakta durduğu yahut duramadığı şahitliği

şahitliğinde deli kahkahası ve kurumuş gözyaşı fışkırtıyor
ahh!
ne acayip tavır.
sevgilim olur musun?
Beni anımsatan fısıltıların, benim olan çürümüşlüğün var 
ve en mühimi 
sen saklı yapraklarımsın 

insanlara bozgun vermiş olabilirsin, anlıyorum
kafayı yemiş olabilirsin onu da anlıyorum
birçok çiçek senden asılmış ve kayıpların olmuş
kabuğunda keskin hançer
teninde zehirli sular.
ahh! sevgilim 
iç içe girik gövden beni anımsatıyor
ne sen sendesin ne de ben bendeyim.

hikâyeleri sevdiğini bilsem, sevgilim olur musun derdim
yalnızca teskin ettiğin hikâyeler
şairleri ve varlığını geceye ittiğini bilsem
sana yalnızca selam yollar geçerdim
kesiştiğimiz nokta ölümlerin bizi arşınlaması
paslı okların isabetidir.
hitabımı mazur gör sevgilim
ilk gördüğüm ağaca çarpıldım.

ahh! sevgilim 
üzüldüğünü inan ki biliyorum.

ölümler taşıyor bedeninde 
saçların yaşarıyor, gözlerin ayıplamasın diye
dalların kırılıyor, kalbin dışlamasın diye.
çarptığım kafamın isyanında buluyorum kendimi
aniden sevgilim oluyorsun 
sen soluğun ilk cenneti aynı zamanda cehennemi
mıhlanmış döküntülerimin izi sende
titrek gölgelerimin güneşi sende.

istirhâm ediyorum sevgilim
sana sevgilim diyorum çünkü benide ağırladın gölgende
lütfen
kabahat gibi görme ve beni de şairlere uğurla!

kabil olmaktan korkuyorsun
lânetler almaktan çekiniyor
ve kahrolan kavimlere karışmaktan

suçun olmadığını bilsen, allaha bizi şikayet ederdin
allahım derdin
ben ağaç olmak istemiyorum ve bundan da sararırdın.

söylesene sevgilim
günahlara kademe kademe yaklaştığımı ve senin de sızı olduğunu
küfre yaklaşıyorum ve aniden maksûdum hâbil oluyor
ve senden uzaklaşıyor 
yoldan geçerken selam verip ademe kavuşuyorum
sen sende kalıyorsun, ben bende kalıyorum
ve ikimiz de esenlik.

yıkıladuran evimi
paramparça edip yollara düşüyorum

birçok dar ağacı! fakat ben gülüyorum 
ve sevgilim der gibi bakıp selam yolluyorum.


23 Şubat 2024 Cuma

KEDİNİN PÖRSÜK ÖLÜMÜ


kucağında kedisi pörsümüş kızın dermanı yokluğu
ah siz nerelisiniz yaban gülleri, kekikler, ıtriler

bakın bakın kedim ölmüş biraz hırpani ve yokuşlu
ezilmiş elleri, kolları ve bana kucak açan kalbî güzeli

biraz kırıldım ve kırıkları tekrardan kırdım
ne alışık olduğum bir hüzün deryasıdır bu, ellere nesi

severim ay kırıklarını ve çehreme yansıyan mâtemi
şahsıma münhasır yağmura bezeli çölleri düşünürüm 

kavramış olduğum kederler etrafımın yıldız taneleri şekli
her biri öylesine yıldız öylesine keder

cılız bir şövalye ile yarışırım, tam kuvvetime yakışır 
gözleri hafifçe sert, tuttuğu şiirler içten içe varoluş

devingen içimin dilsizliğini çatlamış dudaklara
kanamış gözlere iğneliyorum, dışım nasıl da içten öte 

ah dünyadaki nesneler, özneler hangi tesadüfî nokta ki
siz benim kedimi çağrıştırırsınız, pörsümüş kediyi

el pençe duruş gösterir çile karşısında, kendisi çileyken
kaybedenler zaman yokluğunu savunur, felsefe hazzıyken

zaman ve ölümle karıştığım mekânlar sersemleştiriyor
ruhum şiirsel bir lanetin peşinde sürünüyor

ah fıtratım, solgun çehrem ve büyümesi ölmüş kedi
masalın bitişini seviyorum nefsim sevmese de.

hilalbay

ÂZÂDE

zaman iyice üzerime yığıldı doğmanın tutsaklığına takılı duran aklım biraz öylesine prangalı. çapullar arasında bir sokak kişisi...